
Değerli Dostlarım,
1960 yılların ikinci yarısında bilgisayarlar hayatımıza girdi. Tabii ki o tarihlerde adı “bilgisayar” değildi; “kompüter”, “softver”, “hardver”, “bayneri sistem” gibi isimler kullanılıyordu. Bu durum başta sevgili Aydın Köksal olmak üzere ilk nesil bilişimci akademisyenlerin türeyip; “bilgisayar”, “yazılım”, “donanım”, “ikili sayı sistemi” gibi Türkçe terimleri dilimize kazandırıncaya kadar sürdü. Örneğin 1970’li yıllarda Erzurum Üniversitesi’nden Fevzi Hoca “programlama” kelimesine “tasırgama” dediğinde bu terim tutmadı ve dile yerleşmedi. “Bilgisayar” kelimesi de zamanında çok tartışıldı ancak bu terim tuttu ve dilimize yerleşti.
Bir başka örnek ise “hostes” kelimesi için 1950’li yıllarda türetilen “gök götürü konuksal avrat” oldu, bu kelime başta komedi gibi geldi ama sonrasında “kabin memuru” tuttu. Bunları şunun için yazıyorum, dilimizde binlerce yabancı kelime var. Yine binlerce kelimeyi de Türkçe karşılık bularak evcilleştiriyoruz.
Son on senedir Özet Kitap gayretimizi takip eden dostlar bilirler, ısrarla söylediğim bazı şeyler var! Bunlardan biri de “İnsan beyninin tüm sırlarını çözmeden yaşamın sırrını, yaşamın sırrını çözmeden kâinatın sırrını çözemezsiniz.”.
Bu kitap özünde bize çok somut bir şekilde insan-makine ilişkisinde ve yapay zekâ alanında daha ne kadar uzun bir yolumuz olduğunu anlatıyor. Beyin denen ortalama 1200 gram ağırlıkta ve 84 milyar nörondan oluşan organın ne kadar muhteşem bir organ olduğunu, tüm sırları çözüldüğünde ve/veya tam kapasite kullanıldığında daha nelere kadir olduğunu çok güzel ve anlaşılır bir dil ile sunuyor.
Okuyun, çok şeyler öğreneceksiniz!
En içten sevgi ve saygılarımla,
Uğur Yüce

