
Çok uzun sürdü ama sonunda, 1990’lı yılların sonlarında Hindistan’da A ile B noktaları arasında katır hızını geçmeye olanak veren yollar inşa edilmeye başlandı. O zamana kadar ülkeyi dikey olarak ikiye bölen GT Yolu kayda değer tek yoldu. İlk olarak orta çağ sonlarında Mughal hanedanı tarafından inşa ettirilen, 19.yy’da İngilizler tarafından geliştirilen ve sadece 1947’de ilan edilen bağımsızlıktan sonra asfaltla tanışan bu yol gidiş-geliş tek şeritli olduğundan saatte 50 km’yi aşmak neredeyse imkansız. İşte bu nedenle çift şeritli bölünmüş yol fikri Hintliler arasında heyecan uyandırmakta. 2006’ya gelindiğinde ülkenin en büyük 4 şehrini birbirine bağlayan 5000 km’lik ‘Golden Quadrilateral’ otoyolu ile ortalama hız saatte 100 km’ye ulaştı.
Bu otoyol, Hindistan’ın dörtnala giden ekonomisini gözlemlemek için en uygun yerlerden biri. İthalat sınırlamalarının gevşemeye başladığı 1990’ların başında görebileceğiniz otomobil markası sayısı 7’yi geçmezdi. Şimdiyse saymakta zorlanıyorum; Toyota, Mercedes, Ford, Volkswagen ve diğerleri. Yol kenarındaki reklam panolarında cep telefonu ve lüks villa ilanlarına rastlanır oldu. Evet, kırsal Hindistan’da bazı bölgeler modernleşme sürecine girdi ama bu okyanusta birkaç küçük adacık gibi. Erken 21.yy Hint ekonomisinin en belirleyici özelliği ise bu bitmek bilmez tezatlarda yatıyor: uçsuz bucaksız tarlaların ortasında gittikçe büyüyen modern hizmet sektörü.

