
Tayland hükümeti 8 Aralık 1997 sabahı, ülkenin en büyük 58 finans kuruluÅŸundan 56’sını kapatma kararı aldığını açıkladı. Bu özel bankalar, Tayland para birimi baht’ın ani düşüşü sonucunda neredeyse bir gecede iflasa sürüklenmiÅŸti. Finans kuruluÅŸları büyük miktarda ABD doları borç almış ve bu dolarlarla otel, iÅŸ merkezi, lüks apartman ve fabrika inÅŸaatları yapacak Tayland ÅŸirketlerine kredi açmışlardı. Hepsi de güvende olduklarını düşünmüşlerdi, çünkü Tayland hükümeti baht’ın Amerikan doları karşısındaki deÄŸerini sabit tutmaya yönelik bir politika izliyordu. Ama hükümet bu konuda baÅŸarısız olunca, baht’a yönelik küresel spekülasyonun arkasından – Tayland hükümetinin sanıldığı kadar güçlü olmadığının yavaÅŸ yavaÅŸ anlaşılmasının da etkisiyle – Tayland para biriminde yüzde 30’luk bir düşüş oldu. Bunun anlamı, dolarla kredi alan firmaların her 1 dolarlık borç için yüzde 30 oranında daha fazla Tayland parası ödemek zorunda kalmasıydı. Pek çok firma finans kuruluÅŸlarına borcunu ödeyemedi, pek çok finans kuruluÅŸu da yabancı alacaklılarına borcunu ödeyemedi. Böylece bütün sistem çıkmaza girdi ve 20.000 ofis çalışanı iÅŸsiz kaldı.
O anda ben farkında deÄŸildim – kimse de deÄŸildi – ama, bu Taylandlı yatırım ÅŸirketleri, SoÄŸuk Savaş’ın ardından gelen yeni küreselleÅŸme çağının küresel düzeydeki ilk finansal krizine dönüşecek çöküş zincirinin ilk domino taÅŸlarıydı. Tayland krizi GüneydoÄŸu Asya’daki yükselen piyasaların istisnasız tümünde genel bir sermaye kaçışına yol açtı. Güney Kore, Malezya ve Endonezya para birimlerinin deÄŸer kaybetmesine neden oldu. Gerek yerli gerekse yabancı yatırımcılar bu ekonomileri daha yakından incelemeye baÅŸladılar, yetersiz durumda olduklarına karar verdiler, ya paralarını geri çekerek daha güvenli limanlara taşıdılar ya da yüksek riski telafi etmek için daha yüksek faiz oranları talep ettiler.

